İnsanlar üçe ayrılır:
Uyurgezerler; sürüyledir, tapma eğilimi gösterirler. Aklı başında, duyarlı olanlar; iki düzlemde yaşarlar, kendilerinde neyin eksik olduğunu bilirler ama onu hiç bulamazlar. Ruhu bilenler; Ruh ile hemhal olmuşlardır, bu yüzden de artık özgürdürler.
Düzenin yasası kaybolmuş insanın kurtarılamayacağı yönündedir. Bu kitle durmadan çoğalarak, soluksuz kalana dek üremeyi kayboluşunun tesellisi olarak görüyor. Çoğu hiçbir şeyi fark etmez, kendi düşlerinden ancak umutsuzluğa düşmek için çıkar.
Toprağın ölümü şehirlerin uzağa yansıyan gölgesidir. Şimdi buna suyun ölümü de ekleniyor, sırada havanın ölümü var ama dördüncü element ateş, diğerlerinin intikamını almak için varlığını sürdürecek ve insanı yok edecek.
Tarihten almamız gereken ders değişimin bir bedeli olduğudur, en yüksek bedel başkalaşımın bedelidir. Başkalaşım geçiriyoruz hem de kendimize rağmen. Bizi tanımlayamıyoruz, sözcükler yetersiz kalıyor.
Dinlere mümin gerek, uluslara savunacak insan, sanayicilere tüketici, bu demektir ki herkese çocuk gerek, yetişkin olunca ne olacaklarının bir önemi yok.
En kötü düşmanlarımız, bize umuttan söz edenler, sorunlarımızın çözüleceği, arzularımızın karşılanacağı, neşeli, aydınlık, çalışmanın ve barışın olduğu bir gelecek vaat edenlerdir. Vaat ettikleri yenilenmenin onlara bir bedeli yoktur ama onlara kulak vermek bize pahalıya mal olur.
Tek bildiğim şey, eğitmek iddiasında olduklarımızı barbarlaştırmak, onları hayata hazırlar gibi yaparak hayat karşısında silahsız bırakmak.
Ölçüsüzlük bizim ortak paydaşımız, tutarsızlıktan asla
şaşmıyoruz. En hayranlık verici bahanelerle niteliğimizin seviyesini
düşürüyoruz. Diyalektiğe başvurarak hakikatten gizleniyoruz. Referans
noktalarını keyfimizce çoğaltıyor, ihtiyacımıza göre bunları değiştirme
sanatında çok ustayız. Ama yine de bir labirent içinde dönüp durur hale
geliyoruz.
Kaybolmuş insanın bilinci yoktur, asla da olmayacaktır. Bilincin özü, varlıkları tek başına bırakmaktır. İnsanlar kendi bilinçlerinden kaçmak için bir araya gelerek, kaybolmuş kitleye dâhil olurlar, bu onların kaçış yoludur. Başarısız yalnızlıkların kavşağıdır. Her zaman suçludur. Onun laneti daima düzenin içinde olacaktır. Kendisini, yine kendisinin oluşturduğu değersiz, başarısız yığının kaybolmuşluğu içine katar. Sayı kötülüğün aletidir. Kötülük insanların çoğalmasını ister. Çünkü insan ne kadar artarsa o kadar değersizleşir, değerli olmak için gerekeni asla o kalabalığın içinde bulamaz.